Hüseyin Kaya
Siyasete Cin Girince!
Avrupa ile ilişkilerimizde çok sıcak gelişmeler oluyor. Deyim yerindeyse, resmen bu siyasete cin girmiş, diyebiliriz. Almanya, Avusturya ve Hollanda’dan sonra Danimarka ile de gerilimli ilişkiler yaşanmaya başladı. Avrupa ülkeleriyle yaşanan bu gerilimin nedeni ne olabilir?
Son bir haftadır, özellikle Hollanda ile yaşanan gerilimin ve bu gerilimin, Türkiye’nin bakanlarının dahi sınır dışı edilmesi, karşılıklı suçlamalar, Hollanda’nın faşistlikle suçlanması, gerilimin bayrak yakmalara kadar varması düşündürücüdür. AB’ne tam üyelik, vizesiz dolaşım derken, bakanlarımızın sınır dışı etmeleri, ülkeye girişlerine izin verilmemesi, ülkenin dışarıdaki prestijinin eksinin altında olduğunun toplamıdır, diyebiliriz.
Almanya ile ilişkilerin bozulmasında tutuklanan bir gazeteci mi neden oldu? Ya da bu bahane mi ediliyor? Bu gazeteci için; “ Türk yargısının aradığı gazeteci kılıklı teröristleri konsolosluklarında saklayacak kadar ileri götüren Almanya, Türkiye'deki referandum kampanyasına katılıyor.” Suçlamalar ileri sürülüyor. Bitmedi daha “ Almanya'daki terör toplantılarına Kandil'in teröristlerin telekonferansla katılmasına izin veren Berlin'in bugünlerde yegâne vize ve izin koşulu "hayırcı" olmak.” Bir köşe yazarının saçmaladığı, yaltaklandığı ve getirdiği nokta çok enteresandır. Almanya’yı Hayırcı cephede gören mantığın, gerçekleri nasıl alt-üst ettiğinin kanıtıdır. Lafı eveleyip-geveleyip referanduma endekslemesi saçmalığın, saçmalamanın daniskası değil de nedir?
AB’nin de tam üyelik müzakereleri kapsamında verilen mali yardımları durdurmasını, referandumda kullanacaklar mutlaka çıkacaktır. AB’yi hayırcı cephede olmakla suçlayacak üstün zekâlılar yok değildir. Avrupa ülkeleriyle yaşananları, ulusal bir sorun olarak algılamaktan öte, 16 Nisandaki referanduma indirgemenin ucuzluğunda yapılan hesaplarla, tıkanıklığı gidermeye çalışmaktadırlar. Bu gerilimin doğuracağı her türlü enerjiyi, başka yerlere aktarma kurnazlığını, halkın aklını çalmak olarak nitelemek gerekir. Ülkede eşit koşullarda yürümeyen referandum çalışmalarında, hayırcılara söylenmedik laflar bırakmayanların, başkalarını demokrat olmamakla suçlamaları şaşırtıcıdır. Aynanın karşısına çıkıp, kendimize bakmamızda, kendimizi toparlamamızın yararlı olacağı kanısındayım.
Yine de hayret etmek gerekir. Ne oldu da, dostumuz, müttefikimiz Almanya birden, düşman oluverdi? Elbette Batı emperyalizminin, yapmacık dostluklarına kanmamak gerekir. Onların kaşımıza-gözümüze hayranlığı yok, tam aksine dertleri sömürüdür. Emperyalizmin ortaya çıkışından bu yana, dünyayı nasıl sömürdüklerini, ülkeleri nasıl talan ettiklerinin son örneği Suriye iken, biz ülke olarak bir anlamda belli şeylere çanak tutan ülke konumunda değil miydik? Irak’ı işgal eden ABD emperyalistlerine, askerlerine yapılan övgüler unutuldu mu? Bana göre son yaşanan olaylar da dâhil olmak üzere, hala belli şeyleri kavrayamadığımızın kanıtı olmakla beraber, şark kurnazlığı ile işi geçiştirmeye çalışmak şaşırtıcıdır. Oysa biz hala sinekten yağ çıkarmakla meşgulüz. Tüm yaşananları, olumsuzlukları 16 Nisandaki anayasa referandumu mantığıyla çözemeyiz. Çözümü, bu kabuğu parçalamak ve ufkunu genişletmekle olur…
Zor bir dönemeçten geçiyoruz. Ülke gündemi, referanduma kilitlenmişken, son Avrupa ülkeleriyle yaşanan gerginlikler dikkatimizi başka noktalara çekti. Diplomasiye, diplomasi diline, tarzına ve ülkemizin içinde bulunduğu duruma odaklanmak zorunda bırakıldık. Kısacası, gündemin peşinde sürüklendik. Çünkü gündemi oluşturan, belirleyen biz olmadığımıza göre, yaşananların yüzeyselliğinde boğulmamak adına, bazı şeyleri görmeye çalıştık.