Doktorların ‘bu bebek yaşamaz’ dedikleri Rüzgar, yardım bekliyor
Doktorların “Doğum gerçekleşirse ya anneyi ya da bebeği kaybederiz” demesine rağmen çocuğu aldırması için verilen kağıdı “Kalbi atan çocuğuma kıyamam” diyerek yırtıp atan ve her şeye rağmen doğum yapan anne Sevcan Poyraz, kalp kulakçığı ile karıncık arasındaki kapak yapıları sorunlu olan 3,5 yaşındaki oğlu Rüzgar için yetkililerden yardım bekliyor.
Rüzgar Poyraz, Sevcan ve Hüseyin çiftinin 5. çocuğu olarak 2014 yılında Mardin’de dünyaya geldi. Daha anne karnındayken kalp kulakçığı ile karıncık arasındaki kapak yapılarının sorunlu olması olarak bilinen ‘Komplet AVSD’ teşhisi konulan Rüzgar bebeğin doğum esnasında ise iki kez kalbi durdu. Anne karnında yaşadığı sıkıntılara rağmen Rüzgar bebek hayata tutunmayı başardı. Doğumun ardından henüz 4 aylıkken ilk anjiyosunu olan Rüzgar, çeşitli hastanelerde toplam 9 kere anjiyo oldu. Rüzgar’ın tedavisi için şehir şehir dolaşan Poyraz ailesi, bir türlü çocuklarını ameliyat edecek doktor bulamadı. Her gittikleri hastaneden olumsuz cevap alan aile, 40 yıldır yaşadıkları Mardin’den oğullarının tedavileri için Ankara’ya taşındı. Doktorların ‘Yaşamaz’ dedikleri Rüzgar bebek ise 3 buçuk yaşına gelmesine rağmen hala kendisini iyileştirecek bir doktor bulunmadı.
Evladı için her şeyi geride bıraktı
Mardin’de doğup büyüdüklerini anlatan Sevcan Poyraz, “Gözümüzü Mardin’de açtık. Mardin dışında hiçbir yere gitmedik. 40 yaşıma kadar Mardin’de yaşadım. Orada kurulu bir düzenimiz vardı. Çocuklarımın kurulu bir düzeni vardı. Eşimin kurulu bir düzeni vardı. Çalışıyordu gidip geliyordu. Her şeyi bir anda sildik. Annem orada, kayınvalidem orada. Rüzgar iyi olsun diye herkesi arkamda bıraktım. Bütün hayatımı arkamda bıraktım. 25 yıldır evliyim eşimle. 25 yıl boyunca Mardin’de yaşadık. Daha önce büyük oğlum Fatih’in hastalığıyla Ankara’yı görmüştüm. Şimdi ise Rüzgar’ın hastalığıyla Ankara’ya geldim. Hep hastalık nedeniyle Ankara’ya gelirdik. Rüzgar iyi olsun, yaşasın diye gözümü kırpmadan her şeyi arkada bıraktım. Eşim de, oğlum da aylarca işsiz kaldı burada. Çok kötü günler geçirdik. Allah'a binlerce kez şükürler olsun eşim bir inşaat firmasında bekçilik yapmaya başladı. Oğlum da çok şükür çalışıyor şuan. Küçük oğlum ilk yıl çok sıkıntı yaşadı. 3 ay boyunca dayısının evinde yaşadı. Eve gelmek istemiyordu. Burada yaşamak istemiyordu. Hiç arkadaşım yok diye çok sıkılıyordu. Her şeyi evladımız için geride bıraktık. Onun için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Asla umudumuzu kaybetmedik, hiçbir zaman da kaybetmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Bebeğimin kalbi neden farklı atıyor”
Hamilelik döneminde yüksek tansiyon hastası olduğunu vurgulayan anne, bir gün hastaneye tansiyonunu ölçtürmek için gittiğini belirterek, "O sırada hamile bir bayan kontrole gelmişti ve çocuğunun kalp atışlarını dinliyordu. Onun çocuğunun kalp atışları çok düzgündü. Fakat Rüzgar’ın kalp atışlarının onunkine göre düzgün olmadığını fark ettim. Bu da benim kafamda soru işareti oluşturdu. O sırada benim doktorum geldi odaya ve ben ona dedim ki ‘Bayanın çocuğunun kalp atışları çok güzel. Benim bebeğimin kalbi neden farklı atıyor.’ Bana cevap olarak, ‘Doktorsan kendin bak ilgilen’ dedi. Ben o an çok üzüldüm. İçim hiç rahat etmedi. Ertesi gün eşimle konuştum, başka uzmana gidip baktıracağım dedim. Çünkü o kalp atışından çok etkilendim. Gidip başka doktorla görüştüm. Ultrasona girdim. Orada Rüzgar’ın kalp atışlarının çok kötü olduğunu öğrendik. Doktorum bana daha iyi bir yere gidip bakılması gerektiğini söyledi. Bizi Diyarbakır’a sevk etti" ifadelerini kullandı.
“Lütfen Rüzgar için umut olacak bir doktor bulun”
Hiçbir zaman umutlarını kaybetmediklerini belirten Poyraz, “Lütfen Rüzgar için umut olacak bir doktor bulun” dedi.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Kalp Damar Hastalıkları Bölümüne gittiklerini söyleyen Sevcan Poyraz, sözlerine şöyle devam etti:
"Diyarbakır'da Rüzgar’ın EKO’suna bakıldı. Bu süreç hep anne karnında gerçekleşti. Diyarbakır’daki EKO’dan sonra Rüzgar’ın teşhisi konuldu. İşte o günden sonra çok sıkıntılı süreç başladı bizim için. Hep bunu söylediler bize ‘Bu çocuk yaşamaz’ dediler. Çocuğu aldıralım diye bir kağıt imzalamamı istediler. Ben kalbi atan çocuğuma kıymazdım. Ben evladıma kıyamazdım. Orada bir arkadaşım vardı. Onun odasına gittim ve bana dedi ki ‘Bu hayatı Allah verdi. Allah’ın verdiği cana kıyamazsın.’ Ben de kağıdı yırttım attım. Sürekli strese girdim. Ben zaten hasta biriydim. Bunları duyduktan sonra daha kötü oldum. Yataklara düştüm. Bu sebepten erken doğum oluştu. Oğlum daha 7 aylıkken doğumu gerçekleşti. Doğum esnasında iki defa kalbi durdu. O esnada eşime yine bu çocuk yaşamaz demişler. Kız kardeşim, yengem vardı yanımda. Doğum gerçekleştikten hemen sonra uçak ambulans ayarlanıp Rüzgar’ın Ankara veya İstanbul’a gitmesi gerekiyordu. İlk doğduğu 45 dakika içinde ameliyat olması gerekiyordu. Bunların hep olması gerekiyordu ama ölecek diye bakıyorlardı ve bunların hiçbirini yapmadılar. Doğar doğmaz kuvöze alındı. Diyarbakır’da 17 gün kuvözde kaldı. Yaşıyordu ama onlar ölmesini bekliyordu. Bir türlü sevk etmiyorlardı. Diyarbakır’da 3 aylık bir süreç geçirdik. Artık çok geç kalınmıştı. Her şey doğumdan sonraki ilk 45 dakika içinde olması gerekiyordu."
“Kalbin arkasındaki büyük deliğin ne olduğunu çözemediler”
Çocuklarının ne tür hastalıkları olduğunu tam bilmediklerini kaydeden anne Poyraz, şöyle konuştu:
“Tıbben konuşuyorlardı ama biz tıp dilinden hiçbir şey anlamıyorduk. Hacettepe Hastanesine ilk gittiğimizde doktor bizi Rüzgar’ın ekokardiyografisi (EKO) için odaya çağırdı. EKO’ya baktığı esnada doktoru bir heyecan sardı. Birilerini aramaya başladı. Bir anda bir sürü doktor odaya gelmeye başladı. Daha sonra bize bir hafta sonraya randevu verildi. Bir hafta sonra oraya gittiğimiz zaman yurt dışından gelen bir sürü doktor vardı. Ankara’dan gelen bir sürü doktor vardı. Herkes Rüzgar’ın EKO’sunu inceliyordu. Gördükleri şeyler neydi bilmiyoruz. Bizim anlayacağımız dilden konuşmuyorlardı. Tıbbi terimler kullanıyorlardı sürekli. Hocaya soruyordum, ‘Rüzgar’da ne gördünüz?’, bana verdikleri cevaplarda, 'Yaşaması zor. Şuan da durması şaşırtıcı’ dediler. Bize, kalbinin arkasında kocaman bir delik olduğunu söylediler. Tüm damarların oraya gittiğini belirttiler. Kirli kanı süzüp temizleyen kalp kapakçığı yok dediler. Bunlara rağmen nasıl yaşadığını onlar da anlamadı. Kalbin arkasındaki büyük deliğin ne olduğunu çözemediler. Bir sürü doktor şaşkınlık içerisinde Rüzgar’ın EKO’sunu inceliyordular. Her Ankara’ya hastaneye geldiğimizde, ‘yaşaması imkansız bebek geldi’ diyorlardı. Doktorlar sağı solu arayıp birbirlerine, ‘Hocam Rüzgar geldi ve hala yaşıyor’ diyorlardı. İkinci kez gittiğimiz tüm hastanelerde bunu yaşadık. Rüzgar yaşıyor. Doktorlar mı yetersiz kalıyor anlamadık.”
"Hacettepe Hastanesi bize 'Artık gelmeyin' dedi"
“3 aylık süreçten sonra Diyarbakır'dan Ankara Hacettepe Hastanesine sevk edilen Rüzgar'ın teşhisi buradaki doktorlar tarafından da ‘Komplet AVSD’ oldu” diyen Poyraz, Diyarbakır’da konulan teşhisin burada onaylanırken uzun bir süreç geçirdiklerini kaydetti Sevcan Poyraz, "Rüzgar'ı 17 gün hastanede yatırdılar, sonra gidin diyerek ilaç tedavisine başlayacağız dediler. İlaçları kullandık sonra tekrar Ankara’ya geldik. 1 yıl boyunca her ay gidip gelmeye başladık. Bizi çok oyaladılar. Anne karnında erken teşhis konulmuştu. 3 aylıkken bile ameliyat edilebilirdi ama doktorlar her zaman yaşamayacak gözüyle baktılar Rüzgarıma. Rüzgar şuan 4 yaşına gelmek üzere, hala yaşıyor. Neden bu kadar karamsarlık. En son Ankara Hacettepe Hastanesi de bize yapabilecekleri bir şeyin kalmadığını, artık gitmemizi ve bir daha gelmememizi söylediler. Rüzgar’da yaşamaz en fazla 2 yaşına kadar yaşar, diş çıkarmaz, yürüyemez ve emekleyemez dediler. Rüzgar şuan 4 yaşına gelmek üzere, Rüzgar emekledi, yürüdü ve dişte çıkardı. Rüzgar büyüyor" dedi.
“Canımız feda oğlumuza, yeter ki evladım yaşasın”
Daha sonra tekrar Diyarbakır’a döndüklerini anlatan Poyraz, “Onlar da bizi İstanbul Acıbadem’e yönlendirdiler. Orası özel olduğu için biraz ağır olabilir yapabilecek misiniz dediler. Nereyi isterseniz gideriz, canımız feda oğlumuza dedik. Yeter ki evladım yaşasın dedim. Oraya da 1 yıl boyunca gittik geldik. Rüzgar o yaşında Ankara’da 3, Acıbadem’de 3 defa anjiyo oldu. Yurt dışından ilaç getirttiler. İlacı uzun bir süre kullandık ama ilacın işe yaramadığını söylediler. Olmayan işe yaramayan şey ne dedik. Çünkü hiçbir açıklama yapmıyorlardı bize. Biz sürekli gidip geliyoruz, bir umut arıyoruz. Bize açıklamalarında Rüzgar’ın hipertansiyon hastası olduğunu, kan basıncının çok yüksek olduğunu söylediler ve bunu durduramadıkları için ameliyat edemeyeceklerini söylediler. Onlarda 1 yıl sonunda bir şey yapamayacaklarını ve artık gitmemizi söylediler. İstanbul’dan sonra Ankara’ya ağabeylerimin evine geldim. Rüzgar gece rahatsızlandı. Yeğenimle Hacettepe Hastanesine götürdük. Orada bize ‘Rüzgar’ın böbrekleri iflas etmiş’ dediler. Rüzgar artık yaşadığı sürece yoğun bakımda kalması gerektiğini söylediler. Ben Rüzgarımı hiçbir zaman yoğun bakıma vermedim. O günden sonra Mardin’deki evimizi buraya taşımayı tercih ettim. Böbrek hastalığı neyse gidip gelirim dedim. Hastaneye yakın olurum diye düşündüm. Dışkapı Hastanesine gidip gelmeye başladım. Allah razı olsun onlardan böbrekleri için ellerinden geleni yaptılar. Böbrekleri şuan çalışıyor. Daha sonra yeğenimin eşi bana Eskişehir Osmangazi Hastanesinde Buğra isimli bir doktor önerdi. Çok iyi bir hoca olduğunu söyledi. Bizde araştırdık, çok başarılı ameliyatlar gerçekleştirdiğini öğrendik. Gidip kendisiyle görüştük. Anjiyoya aldılar ve daha sonra karar aldılar. Onlarda ilaç tedavisine başlattı. Tekrar her ay Eskişehir’e gidip gelmeler başladı. 1 seneye yakın bir süreçte burada geçirdik. Rüzgar bu hastanede de 3 defa anjiyo oldu. 2 gün önce hocamız bizi aradı ve Rüzgar’ın tansiyonu çok yüksek, kan basıncı çok yüksek düşüremiyoruz bu sebeple yapabileceğim hiçbir şey yok dedi” açıklamasında bulundu.
“Rüzgar'a bir doktorun umut olacağına inanıyorum”
“Ben umudumu kesmiyorum” diyen anne Poyraz, “Onlar Rüzgar yaşamaz dedikçe Rüzgar yaşıyor. Koşamaz dediler koşuyor. Anne karnında bana dowm sendromlu demişlerdi ama Rüzgar dowm sendromlu değil. Ben inanıyorum Rüzgar'a bir doktorun bir umut olacağına inanıyorum. Rabbime inanıyorum” şeklinde konuştu.
“Toplam 9 defa anjiyo oldu”
Rüzgar’ın ilk anjiyosunu 4 aylıkken olduğunu, toplam 9 anjiyo geçirdiğini belirten Poyraz, “1 yaşındayken iki defa anjiyo oldu. 2 yaşındayken 3 defa, 3 yaşındayken 3 defa anjiyo geçirdi. En son anjiyosunu ise 3 ay önce oldu” dedi.
“Sayın Cumhurbaşkanım lütfen yardım edin. Ne olur Rüzgar için bir çare bulun”
Devlet büyüklerinden bir doktor, bir umut bulmalarını isteyen Poyraz, “Bana yardım etsinler. Ben Rüzgar’ı kaybetmek istemiyorum. Rüzgar’ın bir doktora ihtiyacı var. Doktorların yapabileceklerine inanıyorum. Rüzgar ölecek olsa neden konuştu, yürüdü. Sadece doktor istiyorum ben. Bizim her zaman umudumuz oldu. Hiçbir zaman umudumuzu kaybetmedik. Onlar ‘Bu bebek ölecek' dedikçe biz umudumuzu kaybetmedik. Hiçbir zaman da kaybetmeyeceğiz. Biz Rüzgar’ın yaşayacağına inanıyoruz. Yeter ki birileri elimizden tutsun. Biz evimizi yurdumuzu bıraktık. 4 çocuğumu alıp Ankara’ya yerleştim. Tek umudum Rüzgar’ın yaşaması. Buraya gelirken kardeşleri hiç darılmadı. Onları yerlerinden yurtlarından ettim, arkadaşlarından ettim. Onlar Rüzgar için hiç darılmadılar. Hem maddi hem manevi tükendik. Sayın Cumhurbaşkanım lütfen yardım edin. Ne olur Rüzgar için bir çare. Ben hiçbir şey istemiyorum, sadece evladım yaşasın” dedi.
“Yavrumun içerisinde fırtınalar kopuyor”
Anne Sevcan Poyraz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Gözün gibi bakıp büyütüyorsun. Gözünün önünde evladının eriyip gitmesine hangi annenin gönlü razı olabilir. Bir anne istemez ki evladının parmağına kıymık batsın. Ama o kadar zor şeyler söyleniyor ki bana. Yok, kalbinde delikler var, kalbinin arka tarafında koca koca delik var, bütün damarlar çapraz, kalp kapakçığı yok ama ben dönüp baktığım zaman yavruma dışarıdan hiçbir şey görmüyorum. Ama yavrumun içerisinde fırtınalar kopuyor. Yavrumdan koparmasınlar beni. Rüzgar’ın yaşaması için yalvarıyorum yardım edin bana. Onu kardeşlerinden, babasından ayırmasınlar. Ben inanıyorum Rüzgar için mutlaka bir umut vardır. Doktorlar bu kadar çaresiz olamaz.”